Yanýt gönder

Uyarý: bu konuya en az 120 gündür yanýt gönderilmemiþ.
Yanýt vermek yerine yeni bir konu açmanýz önerilir.
Kullanýcý Adý:
E-Posta:
Konu:
Ýleti Simgesi:

kýsayollar: göndermek için alt+s veya önizleme yapmak için alt+p\'ye basýn


Konu Özeti

Gönderen: Ensar7-8-3
« : 08 Ekim 2010, 18:51:30 »

IV. MURÂD HAN

ve Dönemi

 

 

Osmanlı pâdişâhlarının on yedincisi veİslâm halîfelerinin seksen ikincisi. Babası Birinci Ahmed Han, annesi Mâhpeyker (Kösem) Sultandır. 27 Temmuz 1612’de İstanbul’da doÄŸdu. Tam bir İslâm terbiyesi ve ahlâkı ile yetiÅŸtirildi. Enderun mektebindeki hocalarından husûsî dersler aldı. Genç Osman’ın başına gelen acı felâket ve yerine geçen amcası Mustafa Hanın kısa bir süre sonra tahttan indirilmesi üzerine henüz on bir yaşında iken 10 Eylül 1623’te Osmanlı tahtına çıktı. Eyyûb Sultan hazretlerinin türbesinde hocası Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin elinden kılıç kuÅŸandı. Yaşı küçük olduÄŸu için, devleti bilfiil idâre edemeyeceÄŸi görüşü hâkim olarak annesi Mâhpeyker Kösem Sultan, saltanat nâibesi tâyin edildi.

Tahta geçtiÄŸinde, iç ve dış iÅŸlerdeki karışıklıklar devam ediyordu. İdârî iÅŸler karışık olduÄŸundan, Yeniçeri ve Sipâhi askerleri zorbalığa baÅŸ vuruyorlardı. Vasî durumunda olan annesi Mâhpeyker Kösem Sultanın yardımı ile iÅŸ başına kıymetli devlet adamları ve kumandanlar getirerek, ortalığı düzeltti. İran Şâhı Birinci Abbâs (1588-1629), Osmanlı hudûdunu geçip, BaÄŸdat’ı iÅŸgâl ederek, otuz bin Ehl-i sünnet Müslümânı kadın, çoluk çocuk demeden kılıçtan geçirdi. Rus Kazakları ise kayıklarla Karadeniz sâhilindeki bâzı köyleri yaktılar. 1625’te sadrâzamlığa getirilen Hâfız Ahmed PaÅŸa, Kazak korsanlarına ve Safevîlere karşı harekete geçti. 1625’te Köstence’de Kazakların iki yüz elli kayığı batırılarak, dört bin kadarı öldürüldü. Åžah Abbâs’ın BaÄŸdat’taki zulmünün önüne geçmek için 1625’te ordu sevk edildi. 11 Kasım 1625’te BaÄŸdat yakınlarındaki Azamiyye kurtarılarak, BaÄŸdat kuÅŸatıldı. Ancak yeniçerilerin isyânıyla BaÄŸdat kuÅŸatmasını kaldıran Sadrâzam Hâfız PaÅŸa, Irak’ın kuzey ve güneyini iÅŸgalden kurtardı.

1 Aralık 1626’da Sadrâzamlığa getirilen Kayserili Halil PaÅŸa, tekrar baÅŸlayan Safevî saldırılarının önüne geçmek ve Abaza Mehmed PaÅŸanın isyanlarını bastırmak için 4 Aralık 1626’da sefere çıktı. Serdar Halil PaÅŸanın muvaffakiyetsizliÄŸi üzerine 6 Nisan 1628’de Sadrâzamlığa Hüsrev PaÅŸa getirildi. 22 Eylül 1628’de Abaza Mehmed PaÅŸayı yola getiren yeni sadrâzam Safevîlere karşı 5 Mayıs 1630’da Mihribân’da, 14 Temmuz 1630’da Cemhâl’da zafer kazandı. İranlılar maÄŸlup olunca, Anadolu’da asâyiÅŸ temin edildi.

Dördüncü Murâd Hanın yaşının küçüklüğünden istifâde eden yeniçeriler, İstanbul’da zorbalıklarını ve ahâliye kötü muâmeleyi artırdılar. Sadrâzam Hüsrev PaÅŸanın azlini bahâne eden yeniçeriler ve sipâhiler ayaklanarak saraya yürüdüler. Yeni sadrâzam Müezzinzâde Hâfız Ahmed PaÅŸayı öldürdüler (1632). Bundan sonra zorbaların zoru ile sadrazâm olan Receb PaÅŸa döneminde İstanbul’da karışıklıklar günlerce sürdü. En küçük bir olayda Receb PaÅŸanın tahrîkiyle harekete geçen zorbalar yeni kelleler istiyorlardı. DiÄŸer taraftan tahta geçtiÄŸi günden îtibâren bütün hâdiseleri dikkatle tâkip ederek, eÅŸkiyanın elebaşılarını tesbit eden Sultan Murâd Han, 8 Haziran 1632’de devlet idâresini bizzât eline aldı. İsyancıların elebaşısı olan Topal Receb PaÅŸayı öldürttü. Yeniçeri ve sipâhî ocaklarını sindirerek, zorbalıkların önüne geçti. Kahvehâneleri ve meyhâneleri kapatarak tütünü ve alkollü içkileri yasakladı. Emri dinlemeyenlere ÅŸiddetli cezâlar verileceÄŸini îlân edip, sıkı kontroller yaptı ve yaptırdı.

Lehistan Kazaklarının Karadeniz’de Osmanlı sâhillerine ve Rumeli’de Tuna yalılarına yaptıkları saldırının önüne geçmek için 1633 Nisanında Lehistan Seferine çıktı. Osmanlı ordusu Edirne’ye geldiÄŸinde, Lehistan hükûmeti sulh istedi. 1634’te imzâlanan Osmanlı-Lehistan AntlaÅŸmasına göre; Kazak akınlarına son verilmesi, Leh krallarının Kırım hanlarına ve Osmanlı sultanına vergi vermesi, esirlerin karşılıklı deÄŸiÅŸtirilmesi kabul edildi.

Sultan Dördüncü Murâd Han, Safevî saldırılarının önüne geçmek için ordunun başında sefere karar verip, hazırlıkları tamamladı. 18 Mart 1635’te Revan Seferine çıkan Dördüncü Murâd Han, önceden tesbit ettirdiÄŸi zorbalardan yolu üzerindekileri cezâlandırdı. 27 Temmuz 1635’te Revan önlerine ulaÅŸtı. Sefer boyunca ordunun başında bulunup, askerlerle alâkadar olan, kuvvet, heybet ve dehÅŸetinden ürkülen Sultan Murâd Hana ordu içinde büyük bir emniyet ve hürmet hissi uyandı. 28 Temmuz 1635 gecesi baÅŸlatılan Revan kuÅŸatmasında bütün muhârebe plânları tatbik edildi. Sultan Murâd Hanın kuÅŸatmanın ilk gecesi yaralanan askerleri ateÅŸ hattından geriye çektirerek hastahâne çadırlarında, cerrahlar tarafından tedâvi ettirip, ilâçlarının verilmesini emretmesi ve top atışlarında bulunması askerleri coÅŸturdu. Revan kalesini düşürmek için yapılacak umûmî taarruz öncesinde Safevîler vire ile teslim olmak istediklerini bildirdiler. 8 AÄŸustos 1635’te Revan kale muhâfızı EmirgûneoÄŸlu Tahmasp Kulu Han, Sultan Murâd Hana kaleyi teslim etti. Revan Kalesi tâmir edilip, içine on iki bin asker ve yeteri kadar cephâne konularak muhâfızlığına Vezir Murtaza PaÅŸa bırakıldı. 11 Eylül 1635’te Tebriz ÅŸehri tekrar zaptedildi. Safevî ordusu, Osmanlılarla meydan muhârebesine cesâret edemediÄŸinden karşılaşılmadı. Aras Nehri taraflarındaki Zeynelli aşîretinden bin kadar nüfûsun, Pasin-Erzurum, Tercan-Erzincan taraflarındaki boÅŸ arâzilere iskân edilmesi emrolundu. Van ve Diyarbakır’da kalan Sultan Murâd Han, Revan Seferine çıkışından on ay sonra 27 Aralık 1635’te İstanbul’a döndü. Osmanlı ordusunun doÄŸudan ayrılmasıyla; Safevîler, hududa tecâvüz ederek 1 Nisan 1636’da Revan’ı iÅŸgâl ettiler. 2 Åžubat 1637’de sadrâzamlığa getirdiÄŸi Bayram PaÅŸayı DoÄŸu Seferi serdarlığına tâyin eden Sultan Murâd Hanın kendisi de hazırlıklara baÅŸladı ve 8 Mayıs 1637’de BaÄŸdat Seferine çıktı. 16 Kasım 1638’de kuÅŸatmanın baÅŸladığı sırada Pâdişâhtan, daha önce ele geçirilmiÅŸ bulunan İmâm-ı A’zam türbesini ziyâret etmesi istendi. Ancak Sultan; "BaÄŸdat, sapıkların pis ayaklarıyla kirlenirken, gidip o yüce İmâmı ziyâretten hayâ ederim." cevâbını verdi. Derhâl tertibât alarak muhâsaraya baÅŸladı. Åžehirde BektaÅŸ Han Türkmen’in kumandasında 40.000 kiÅŸilik bir Safevî garnizonu bulunuyordu. Şâh Sâfî ise, atlı kuvvetleriyle Kasr-ı Şîrîn’de olup Osmanlı muhâsarasını gün gün tâkip etmesine raÄŸmen müdâhaleye cesâret edemiyordu. Sultan Murâd Han, 12.000 sipâhiyi İran içlerine sokup Åžehriban bölgesini çiÄŸnettiÄŸi hâlde, Şâhı savaÅŸ meydanına çekemedi. Şâh, BaÄŸdat’taki büyük kuvvetlerine güveniyor, Pâdişâhın muhâsaradan bıkınca çekilip gideceÄŸini zannediyordu.

Pâdişâhın ve seksen altı yaşındaki şeyhülislâm Yahyâ Efendinin de ön safta olduğu bu kuşatmada dehşetli vuruşmalar oldu. Muhâsaranın otuz yedinci gününde ön saflarda yalın kılıç kahramanca çarpışarak askeri coşturan Sadrâzam Tayyar Mehmed Paşa, birkaç kuleyi ele geçirdiği sırada alnından vurularak şehit oldu. Yerine sadârete getirilen Kemankeş Mustafa Paşa, selefi gibi gayret edip birkaç kuleyi daha ele geçirdi. Bu muvaffakiyetler üzerine muhâsaranın otuz dokuzuncu günü umûmî taarruza karar verildi. Sabah erkenden başlayan şiddetli hücum karşısında kale teslim oldu.

Böylece on dört sene on bir ay önce bir ihânet sebebiyle Safevîlerin eline düşen Bağdat artık kesin olarak Osmanlı idâresine geçti.

Sultan Dördüncü Murâd Han, ilk iÅŸ olarak İmâm-ı A’zam ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin kabr-i ÅŸerîflerini ziyâret etti. Bu büyük zâtların türbeleri, sapık düşünceli Safevîler tarafından tahrip edilmiÅŸ ve eÅŸyâları yaÄŸmalanmıştı. Pâdişâh emir verip bütün kabirlerin ve eserlerin tâmirini bildirdi. Åžeyhülislâm Yahyâ Efendiyi de, bu iÅŸlere nezâret etmekle vazîfelendirdi. Bu zaferden sonra BaÄŸdat fâtihi diye anılan Dördüncü Murâd Han ordu ile Sadrâzam Mustafa PaÅŸayı BaÄŸdat’ta bırakarak İstanbul’a döndü. Sadrâzam KemankeÅŸ Mustafa PaÅŸa, büyük bir kuvvetle İran içlerine doÄŸru harekete geçtiÄŸi sırada Şâhın barış isteÄŸi ile gönderdiÄŸi elçiler geldi. Sadrâzam KemankeÅŸ Mustafa PaÅŸayla İran murahhasları Saru Han ve Muhammed Kuli Han arasında yapılan görüşmeler sonrasında, aÅŸağı yukarı bugünkü Türk-İran sınırının tesbit edildiÄŸi Kasr-ı Şîrîn AntlaÅŸması imzâlandı (17 Mayıs 1639). Bu antlaÅŸmaya göre; BaÄŸdat, Basra ve Åžehr-i zûr havâlisinden mürekkep Irak-ı Arap Osmanlılarda, Erivan Safevîlerde kaldı. Ayrıca Safevîlerin gerek Irak, gerekse Kars, Ahıska ve Van taraflarına saldırmayacakları, Eshâb-ı kirâmı kötülemeyecekleri de antlaÅŸma ÅŸartları içinde yer almıştı. Sultan Murâd Han, doÄŸuda İran’la meÅŸgulken, batıdaki hâdiselerden de günü gününe haber alıyordu. Bilhassa Venediklilerin hudut tecâvüzlerine karşı bu Cumhûriyetle bütün ticârî münâsebetlerin kesilmesini ve hemen savaÅŸ açılmasını emretti. Ancak bu sırada damla hastalığından muzdarip bulunan Sultanın durumu ağırlaÅŸtı. Bunun üzerine Dîvân, emri çeÅŸitli bahânelerle on üç gün geciktirdi. Bu arada Venedik elçisi gelip, dîvânın bütün ÅŸartlarını kabûl etti ve savaÅŸ durduruldu.Nitekim çok geçmeden pâdiÅŸahın hastalığı daha da artarak 8/9 Åžubat 1640 günü, güneÅŸ battıktan sonra İmâm Yûsuf Efendi Yâsîn-i ÅŸerîf okurken vefât etti. Sultanahmed Câmii avlusunda Åžeyhülislâm Yâhya Efendinin imâmlığında müezzinlerin "Er kiÅŸi niyyetine!" nidâları ve Müslümanların gözyaÅŸları arasında kılınan cenâze namazından sonra babası Birinci Ahmed Hanın türbesine defnedildi.

Dördüncü Murâd Han Arapça ve batı dillerine hâkim olup her türlü memleket meselesine vâkıftı. İlmi ve ilim adamlarını çok sever, fırsat buldukça ilim meclislerine gider, onları teÅŸvik ederdi. Evliyâ Çelebi ve Kâtib Çelebi gibi âlimler, teÅŸvik ettiÄŸi kimseler arasında idi. Kur’ân-ı kerîm okumayı ve ibâdetlerini hiç ihmâl etmezdi. Dedesi Yavuz Sultan Selim Han gibi o da Hırka-i saâdet dâiresinde Kur’ân-ı kerîm okurdu.

Ömrünü devlete hizmet ve Allahü teâlânın emir ve yasaklarına itâatle geçiren bu Türk Hakânı, Ehl-i sünnet düşmanı Acemlerin pekçok iftirâlarına mârûz kaldı. Bunlar kendilerinde bulunan zilletleri bu büyük pâdişâha da bulaştırmaya kalkıştılar. İnsanlara zulüm ettiğini ve içki içtiğini söylediler. Halbuki devrin kaynaklarında Murâd Hanın içki içtiğine dâir en küçük bir bilgi yoktur.

Birçok târihçinin Kânûnî sonrası en büyük Osmanlı pâdişâhı olarak kabûl ettikleri Dördüncü Murâd Han, hep dedesi Yavuz Sultan Selim Hana benzemeye çalışırdı. Gerçekten de birçok vasıfları onunla uyuÅŸurdu. Fakat Yavuz’un sâhip olduÄŸu kıymetli devlet adamlarına ve tecrübeye mâlik deÄŸildi. Tahta geçtiÄŸinde hazine bomboÅŸtu. Vefâtında ise, on beÅŸ milyon altın olup, gümüş paranın haddi hesâbı belli deÄŸildi. Avrupa baÅŸtan baÅŸa istihbârat ağı ile örülmüştü. Avrupalıların en gizli sırları, Osmanlı Sarayına gününde ulaşıyor ve ona göre vaziyet alınıyordu. Tahta çıktığında neye yaradığı belli olmayan yüz bin yeniçeri varken, vefâtında itâat altına alınmış otuz beÅŸ bin yeniçeri bulunuyordu. Dördüncü Murâd Han, bozulmuÅŸ devlet nizâmını yoluna koymak için mülâzimlikleri kaldırdı. Timar sistemini yeniden düzene koydu. İsrâfın önüne geçmek için kânunlar çıkarttı. Sipâhilerden zorbalıkla ele geçirdikleri evkâf idâresini ve diÄŸer hükûmet hizmetlerini aldı. Sipâhileri intizam ve itâat altına alarak, bunların ve bir takım bozguncuların toplandığı yerler olan kahvehâneleri kapatarak âsâyiÅŸi temin etti. Yeniçerilik tahsisâtının ÅŸuna buna yemlik olması sûistimâlini kaldırarak, yeniçeriliÄŸi ıslhah etti. Vefâtında içte ve dışta huzurlu ve îtibârlı bir devlet bıraktı.

Sultan Murâd Hanın cesâreti, her türlü zorluğa tahammülü, keskin zekâsı, hünerleri, askerî dehâsı, atıcılık, binicilik, silâhşörlükteki başarısı, askerleri ve tebeası tarafından çok takdir ediliyordu. İki yüz okkalık gürzleri kolayca kaldırır, hızla giden iki atın birinden diğerine atlar, attığı ok, tüfek mermisinden uzağa düşerdi. Devrinin bütün silâhlarını en iyi şekilde kullanırdı.

En küçük suçları bile memleketin selâmeti için cezâlandırmaktan çekinmeyen SultanDördüncü Murâd Hanın merhameti de çoktu. Savaş esnâsında otağının yanına kurdurduğu seyyar hastahânelerdeki yaralı ve hastaları ziyâret eder, onlarla yakından ilgilenirdi.Memleketin her tarafındaki imârethânelerin vakıf şartlarına uygun şekilde çalışması, fakir ve yetimlerin aç ve açıkta kalmaması için gayret gösterirdi.

Din ve devlet menfaatine iş yapanı hemen mükâfatlandıran Sultan Murâd Han, pekçok hayırlı işin yanında, Topkapı Sarayında Revan ve Bağdat köşkü gibi nâdide eserler, köprüler, kervansaraylar, hanlar ve benzeri hayır eserleri de inşâ ettirdi.

BoÄŸazda yaptırdığı sarayda, oÄŸlu Muhammed’in doÄŸumunda yedi gece kandiller astırıp ÅŸenlikler yapıldığından, buraya Kandilli denildi. Kavaklar’daki kaleleri yaptırdığı gibi, pekçok ÅŸehrin de surlarını tâmir ettirdi. BaÄŸdat’ı feth edince, İmâm-ı A’zam ve Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin türbelerinin tâmirini yaptırdı. Kâbe-i muazzamayı su basması üzerine; Ankaralı Mehmed ile Rıdvan AÄŸayı Kâbe-i muazzamayı tâmirle vazîfelendirdi.

Sultan Dördüncü Murâd Han devrinde kazanılan zaferlerin yanında pekçok âlim, şâir, târihçi ve sanatkâr yetiÅŸerek kıymetli eserler meydana getirmiÅŸlerdir. Bunlardan bibliyografya, târih, coÄŸrafya sâhasında Kâtip Çelebi ve Vekâyi-nâme sâhibi Topçular kâtibi Abdülkâdir, Ravdat-ül-Ebrâr ve Zafernâme sâhibi Karaçelebizâde Abdülazîz, Târih-i Gılmânî sâhibi MehmedHalîfe, teÅŸkilât ve idâre sahasında Koçi Bey vardır. Yine Erzurumlu Ömer, Nef’i, Azmizâde Mustafa Hâleti, Nâibî, Yahya, Bahâî, Cevrî ve Fehim-i Kadîm, devrinde önde gelen şâirlerdir. Yine süslü nesrin on yedinci yüzyıldaki temsilcilerinden Nergîsî de Dördüncü Murâd devrinin meÅŸhûrlarındandır.Bundan baÅŸka şâir olan bu pâdişâhın devrinde halk edebiyâtı sarayca desteklenmiÅŸ, zaferlerine destanlar, ölümüne halk şâirlerince ÅŸiirler yazılmıştır. Bu şâirlerden bâzıları saraya intisap etmiÅŸlerdir. Bunların belli baÅŸlıları KuloÄŸlu, Kâtibî, Kayıkçı Kul Mustafa gibi halk şâirleridir.Yine devrin tekke edebiyatındaki büyük temsilcisi Aziz Mahmûd Hüdâyî de, bu devrin sahasında önde gelen şâirlerindendir.